21 Mart 2012 Çarşamba

İyi anilarim yok kibritle ilgili...

Kahve lutfen... Bir de bir kibrit rica etsem... Atesim yokta... Bazi cafelerde, ustlerinde bira markasi reklami olan bikac kullanimlik kibritlerden oluyor hani... Onlardan sizde de varsa... Yok mu? Aslinda olmamasi daha iyi... Cok fazla sevmiyorum zira ben kibrit... İyi anilarim yok kibritle ilgili... Sigaraya basladigim yillarda, sigarami yaktiktan sonra, yanmis copu tekrar kutunun icine koymayi aliskanlik edinmistim... Sonra babam, efkarli gecirdigi bir aksaminda, bir kibrit kutusu boyunca sigarasini yakamadiginda, biraz hiddetlenmis, ayni dakikalarda laf lafi acip, ben sigara ictigimi itiraf ettigimde hiddeti siddete donusmus, ben de gecte olsa, durumu anlamistim... Sigarami kibritle yakmasaydim, babam bana o kadar kizmayacakti... Sigara icmeme kizmis olamaz zira o da iciyordu... Evet evet kesinlikle kibrite kizdi... Tepesinde kucuk kukurt topcuklarinin bulundugu agac parcaciklarindan nefret edilebildigini cok erken ogrendim ben... Sonra zaman icinde tepesinde kucuk kukurt topcuklarinin bulundugu agaparcaciklarinin sadece kibrit kutularinda olmadigini ogretti bana hayat... 

16 Mart 2012 Cuma

juliet ve şirin...

Bende yok…
Asalet, adalet, ahiret…
Yok.
zira sen,
benden evvelsin…
çünkü, burada,
tüm dünyanın aksine
kahraman, kadın…
orda,
Romeo ve juliet iken destan,
Burada,
Her gerçek aşk anısı,
Leyla yahut Şirin diye başlar…
Devri alem döner durur…
Her duruşu bir efkar, her dönüşü bir umuttur…
En unutmadığın,
Bu formülün
Çekirdeği olur…
Gelecek, geçmiş unutulur…
Pervane olan ömrün,
Önce bir formülüm parçası,
Sonra…
Merkezin sebebi olduğunda…
Durur.
Ve son laf;
“Yazanlar Leyla ve mecnun kitabı,
Bu garibi bir kenara yazmışlar”
Olur.

GÜZELLEME

“İster güneş ol yak beni…”
İlahi Sezen…
İstemezse, bir şey değişecek sanki…

en güzel sen "zira" dersin zira...

“sıradaki şarkı senin olsun” dedi kağıt…
Sıradan bir iyi dilek ve ilk satır oldu bu onun üstünde…
Sonra, sıradaki şarkı çaldı…
Sıradaki gözyaşı aktı…
Anlaşıldı ki bu gece,
O kadar sıradan olmayacaktı…

Ne güzel “zira” derdin sen…
Böyle, sol elini, çenene koyunca, dudaklarının arasına parmaklarını getirmeyi her defasında başarıp, ve en küçüğünü hafifçe kaldırıp…
Bir bordo mucizenin arasından görünen dudaklarını “zira”yla bitecek bir cümle için açıp…
Beni hem cümlene, hem sana, hem ziraya…
Hem bordoya…
Hayran bırakıp…
Sonra, bunların hepsini alıp…
Beni…
Bırakıp…
Senden istediğim son “zira”yı…
“sana aşık değilim” in arkasından harcayıp…
Valizinde bir bordo oje şişesine yer kalmayacak kadar
Gitme ihtimali tıkıp,
Gittin.

Bilerek bıraktığını anladım…
Ağzının açık olduğunu gördüğümde küçük oje şişesinin,
Bilmiyordum…
Havayla çok temas ettiğinde, bordonun siyaha döneceğini…
Ve bordo, siyah olduğunda anladım…
Artık…
Bana…
Dönmeyeceğini…
Az sonra biter yazı…
ZİRA
kağıttan, sezenden ve ayrılığa sadık olan birinci tekilden başka kimse tutmaz,
BU
BORDO
YASI! 

3 Mart 2012 Cumartesi

Muhtelif denizler...

Durabilirdik...
İki kisinin hayatinda 
baska zamanlarda 
durmak bir kayip olamazdi zira...

Uyuyabilirdik...
 Baska yataklarda, 
bambaska ruyalara...

Ayni ruhun iki elektronuyuz biz...
İkimiz de batiya dondugumuzden bulusamamak
Kaderimiz...
Ve bulusursak bir an,
Herkesi öldürebilir sevgimiz...

Yirmi dakika once uyudugun icin yazilabildi bunlar.
Bir insanin, ici bossa,
Birden yirmiye sayincaya kadar,
Birden ölebilir bütün aşıklar.

Sarildigin yastik degil bak...
Zira ben, seni yazabiliyorum...
Hos,
Yazmasamda galiba...
Ben
En
Cok...
Sarildigin yastigin,
Aslinda "ben" oldugunu biliyorum.