2 Şubat 2011 Çarşamba

BOZUK YEMİNLER ATLASI

Yüzüne bakmaya kıyamadığın biri oldu mu hiç senin de?
Peki onun da utancından kimsenin yüzüne bakamadığı oldu mu?
Sen de aldatıldın mı?
Benim gibi…
Bile bile…
Kristal sürahilerde mi sunuldu sana da zehirli su?
Bilmiyor muydun zehirli olduğunu?
Yoksa seninki de benimki gibi, -zehirleneceğini bilsen de- dayanamadığın bir susuzluk muydu?
İnsanın övünerek anlattığı tek salaklığıdır aşklanma hali…
Ve sırf bu yüzden,
Seni mezara yatırırken gülümseyerek ve usulca, eline küreği alıp, üstüne toprak atmaya başladığında “senin için ölürüm” derse,
Aptal bir sırıtma yerleşir yüzüne…
Çünkü o an bile, inanırsın onun ağzından çıkan her şeye…
O halde bile, elini uzatmanın nedeni, yattığın mezardan kurtulmak değil,
Onun elini tutmak isteğidir…
Aşk, bir yangın yeridir…
Ve bu yangına ait olmak için, el ele TUTUŞMAK gerekir.
Biliyor musun?
Aşka düşenlerin her biri…
Aynı takımı tutan taraftarlar gibi…
Yüz metreden tanırlar birbirlerini…
Çünkü, bir atkı gibi gururla taşınır bir zaman sonra
Şişmiş göz altları, bedene bulaşan toprak ve muhtelif yanık izleri…
Yolda yürürken hiç tanımadığın birine gülümseme hissinin nedenidir bu…
Aynı acıyı yaşayan iki yabancıdan daha yakın kim olabilir ki?
Ne diyorduk?
Yüzüne bakmaya kıyamadığın biri, yüzüne bakmaya utandı mı senin?
Olmadı değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder