22 Şubat 2011 Salı

KAZAKLI VE KAFKA'LI DÜŞLER...

Yankı’ya…
Yatak odası, kış aylarında salona taşınan,
Her Sivas’lı çocuk gibi…
Sobanın son kıvılcımlarını izleyerek,
Aşkla, hırsla, terk edilmeyle, kazanmayla kirlenmemiş zihnimde,
Bu küçük ateş toplarını, havai fişek gösterisine çevirerek,
Yeşil atlaslı anne yorganını,
Benden ağır olduğu için,
Dünyanın en ağır yükü zannederek,
Uyumak…
Kolaydı…
Ama o kırmızı kazak…
Adını bile hatırlamadığım bir akrabanın,
Bedenimden bihaber ördüğü işkence aleti…
Yedi yaşında bir çocuğa her gece, zorla oynatılan,
Rezil bir doğum sahnesi…
İki sene önce
Boynu üşümesin sabinin diye örülmüş, dar, sert ve bir o kadar da yün bir yakadan,
İki sene boyunca büyümüş bir kafanın cebren ve hile ile sokulma çabası…
Kafa derisinin kulaklara kadar inip, orda toplanma hissi…
Ve kulakların, bir süre duymaması da cabası…
Fazla değil, bir sene önce,
Kazağı görünce,
Dedemin bacaklarının arasına kaçıp,
O uzun sakallı büyük ihtiyar adamın,
Beni bu durumdan kurtardığını,
Ama, onun da bu sene olmadığını,
Hiç gerek yokken,
Durup dururken,
Dünya değiştirdiğini hatırlamak…  
Acı…
Çok büyük acı…
Bir çocuğun en yakın arkadaşı neden dedesi ya da ninesi olur hiç düşündün mü?
Neden çok iyi anlaşırlar?
Biri, Tanrı’dan yeni gelmişken, diğer O’na gitmektedir çünkü…
Yol arkadaşıdırlar…
Büyüklerin unuttuğu bir dilde konuşacak çok şeyleri vardır…
Süper kahramanındır,
Ve O’nun için,
“bu maceranın sonu” dur…
Sonra, zaman geçer…
Süper kahraman ara sıra hatırlanır,
Kazak, çoktan silinmiştir acı defterinden…
Aşk gelene kadar…
Bir gün, bir kitap satıcısında…
Kafka’nın tam karşısında…
Bir karşı cins seninle aynı kitaba bakar…
Gözlerin, kitaplardan vazgeçip ona dalar…
Birlikte çıkılır ordan,
Bir olunur bir anda…
Arkandan, Kafka ağlar…
“hiç anlamamışsın” der…
“yazık…”
“hep insan böcek olacak değil ya, kazak ta insan olabilir pekala…”
Duysan da duymazdan gelirsin…
Zaman geçer…
Araya eksik planlar girer…
Ve…
Aşk…
Biter…
İşte o an,
Yedi yaşına döner beyin…
Kırmızı kazağa…
Sana küçük gelen…
Olmayan…
Ama zorla içine sokulmaya çalışılan…
Kırmızı…
Terk edenlerin ağlama sebebidir bu yazı…
Biz…
Gidenler…
Aslında biten ilişkilerimize değil…
Erken ölen, süper kahramanlarımız için dökeriz
Gözyaşlarımızı…

2 yorum:

  1. Dede suç işler torunla. Çünkü oğluna/kızına öğretirken henüz bilmiyordu. Onlarla birlikte öğrendi, öğrendi ama zamanı doldu... Evlat/ebevyn için "kuşak çatışması" peydah oldu. Kim bilir kaç ebevyn kaç evlat çözülemeden gitti öte aleme.. İşte torun bu yüzden varsın. Aslında kuşakların filan çatışmadığının en canlı örneğisin...

    Basit bir anlatımla muhteşem yerlere değinilmiş. Yazı harika olmuş. Yüreğinize sağlık Celil Bey.

    YanıtlaSil
  2. "kırmızı kazağım,anneannem,babaannem ve çocukluğum" oturup yazmaya karar verseydim yüreğimden kaleme bu kelimeler dökülürdü herhalde...yüreğiniz dert görmesin...

    YanıtlaSil